Mücadelenin öncülerinden beklenti: Diyarbakır’da da komisyon kurulsun
“Biz düşmana karşı savaşmaktan korkmuyoruz. Biz, kendi içimizdeki savaştan korkuyoruz” haykırışında da olduğu gibi; İç çelişkilerin, bölünmelerin, yozlaşmanın veya iç kavgaların dış düşmandan daha yıkıcı olduğu gerçeğine...
Aram Amed/Analiz
50 yılı aşkın bir mücadele... Dile kolay değil. Tarih, bu süre zarfında nice acılara, öfkelere ve destansı direnişlere şahitlik etti. Bu mücadelenin asıl kodlarını bilenler, yeni dönemde toplumsal alanda da artık doğru adımların atılmasını bekliyor. Bu beklenti de toplumsal gerçekliğimiz...
Ne yapmamız gerekiyor biliyor musunuz? Düşmanın attığı adımlarda saklı olan olasılıkları (Bozulur, sürmez, kandırıyorlar, güven olmaz, olur ki? vs…) kendi lehimize çevirecek adımlarımızı 50 yıllık mücadeleye saygı gereği atmamız gerçeğini hesaba katmamızdır. Bu da sarsıcı darbelere karşı dayanıklığın inşası için gerekli ve şarttır.
Bunun için sürecin başlatıldığı alanı tekrardan gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu mücadele, 50 yılı aşkın süre önce yine burada başladı. Bu mücadele her şeye rağmen 50 yıl sonra da burada başlaması ve güçlendirilmesi gerekiyor. O yüzden somut adımın atıldığı 28 Aralık 2024 tarihinden geçen 10 aylık sürenin ne kadar büyük önem taşıdığı göz önüne alınmalıdır.
Bu 10 ay, Kürtler için nefesin en derin haliydi… Ama bu derin nefesi biz nasıl sağlamalıydık? Ne kadarını sağladık? Buraya ne kadar odaklandık ve nasıl odaklandık? Bu soruların cevaplarını yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.
Yarım yüzyılı aşan bir yürüyüş… On binlerce bedel, milyonların direnişi, ve bir halkın belleğine nakşedilmiş mücadele destanı…
Fakat bugün, bu destanın üzerine sinmiş bir gölge var. Gölge, düşmanın saldırılarından çok içeriden gelen çürümenin kokusunu taşıyor.
Toplum, bu gerçeği artık fısıltıyla değil, yüksek sesle dillendiriyor. Kayyım rejiminin karanlık yılları, sadece devletin zulmünü değil, bizim kendi pratiğimizdeki zaafları da açığa çıkardı.
Halk, “çürüme” diyor. Ve bu çürümenin durdurulmadığı her gün, elli yıllık mücadelenin emeğinin berhava olacağına inanıyor. Şimdi önümüzde açılan süreç, yalnızca barış kapısı değil, aynı zamanda yeniden örgütlenmenin eşiğidir ve bizim için bir nefes alma sürecidir.
Hareketin bu sürece dair iradesinin bir nedeni ise yeniden örgütlenme ihtiyacıyla ilintilidir. O yüzden toplumda şok yaratan adım atıldı. Ancak bu adım sağlıklı işletilmezse, elli yılın yanına bir elli yıl daha eklenecek ve 50 yıllık bedeller bize aynadan hayıflanarak bakacak…
Bakur’un bugünkü hali çıplak bir hakikati dayatıyor: Toplumsal örgütlenme dağınık, siyasal alan ise yorgun ve lekelenmiş. Bu tablonun çözümü için de toplumun en doğal beklentisi olan “YÜZLEŞME” gerçeğidir.
Yerel yönetimlerdeki mevcut pratik, siyasi alandaki tavırlar, halkın gündelik yaşamda duyduğu kopuş…
Tüm bunlar toplumun gözünde artık örtülemiyor. İnsanlar, mücadelenin öncülerinden yüzleşme ve arınma bekliyor.
Tam da bu nedenle, Ankara’da kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”ndan öte Diyarbakır’da, ‘YÜZLEŞME’ amaçlı bir komisyonun da Kürt Özgürlük Hareketi’nin iradesiyle kurulmasını zorunlu kılıyor. Bu adım da klasik ‘toplantı ve buluşmalardan’ öte Kürt mücadelesi için bambaşka bir amacı taşımalıdır.
Bu komisyon, siyasal alandaki çürümeyi açığa çıkarmalı; yerel yönetimlerin son 20 yıllık pratiğinin karnesini, 9 yıllık kayyım sürecinden sonra mevcut yönetimin durumunu, hareketin kendi içindeki darlaşmaları sorgulamalıdır. Toplumun eleştirileri, raporlara, yüzleşmelere, açık muhasebelere dönüşmelidir.
Çünkü bu adım atılmazsa, sürecin her başarısızlığı mücadeleyi daha da sertleştirecek; ancak halk bir elli yıl daha kaybetmek istemiyor. Halkın sabrı, emeği ve umudu, içerden gelen çürümeye kurban edilemeyecek kadar değerlidir.
Şimdi ihtiyaç duyulan, cesur bir muhasebe; çürümeye karşı radikal bir temizliktir. Diyarbakır’da kurulacak bir komisyon, bu temizlik için başlangıç olabilir.
Halkın talebi ‘Hareketin’ amacıyla uyumlu ve açıktır: Yüzleşin, raporlaştırın, yeniden örgütlenin. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin Kürtler için avantaja dönüşmesi, işte bu yüzleşmeye bağlıdır. Aksi hâlde, tarih yeni bir elli yılı, kaybolmuş bir halkın hikâyesi olarak yazacaktır.
Bugün önerilen Diyarbakır’da komisyonun kurulması meselesi, laf olsun diye bir öneri değildir. Bu komisyon, Ankara’nın kurduğu göstermelik yapılara benzemez. Gerçek bir yüzleşme, köklü bir muhasebe ve stratejik bir yeniden örgütlenme komisyonu olmalıdır.
Öyle birkaç rapor, birkaç toplantıyla değil; halkın bütün kesimlerini, özellikle de 50 yıllık süre boyunca mücadeleye katılmış ama süreç içinde küstürülmüş, dışlanmış, sessizleştirilmiş ‘hafızayı’ dinleyerek işlemelidir. Çünkü asıl hakikat, işte o küskünlerin dilinde ve kayyım gibi dönemlerin tanığı olan yurtseverlerin gözlemlerinde gizlidir.
Bu öneriye kulak verilmelidir. Çünkü bu öneri saha gerçekliğidir ve mücadelenin öncülerinden beklenilen acil bir taleptir. Süreç boyunca da ‘Ne zaman gelip el atacaklar’ düşüncesi, başarısız süreçlerin başarı tacının umudu gibi görülüyor.
Unutulmamalıdır bu mücadele ‘inananlar’ ile başladı ve inananlarla bu aşamaya geldi. Yeni aşamanın başarısı da yine inanlarla olacaktır. Çıkarcılarla değil…
O yüzden 50 yıllık mücadelenin aynasına toplumun gözünden ve beklentisine göre bakma zorunluluğu artık inkar edilemeyecek noktamızdır.
Sözün özü; Mücadelenin öncülerinden gelen “Biz düşmana karşı savaşmaktan korkmuyoruz. Biz, kendi içimizdeki savaştan korkuyoruz” haykırışında da olduğu gibi; İç çelişkilerin, bölünmelerin, yozlaşmanın veya iç kavgaların dış düşmandan daha yıkıcı olduğu gerçeğine bir an önce odaklanmamız gerekiyor.
Çünkü barışın, yalnızca düşmanla değil, kendi içimizdeki çıkarcı ve çürümüşlere karşı hesaplaşmayla daha kolay sağlanabileceği gerçeğini unutmamız gerekiyor.
Halkın beklentisiyle paralel olarak, mücadelenin öncüleri gelsin artık Diyarbakır’daki o komisyonu kursun…
Şayet 10 ay önce gerekli olan bu komisyon kurulmuş olsaydı şimdi tüm olumsuzluklara karşı ‘en derin’ nefesi almış olurduk. Elbette ki geçen 10 ay, 50 yıllık mücadele için bir kayıp değildir. Ancak toplumdaki mücadelenin doğru temele oturtulması için kaçırılmış bir fırsat olarak karşımızda duruyor. Yapılması gereken tek şey; Süreç devam ederken bu adımın en erken şekilde atılması ve manipülasyonlardan uzak bir biçimde sağlıklı şekilde işletilmesidir.
Benzer Haberler
Mücadelenin öncülerinden beklenti: Diyarbakır’da da komisyon kurulsun
Bahçeli’den Suriye’ye Askeri Müdahale Tehdidi
Komisyon haftaya eski meclis başkanları ve baroları dinleyecek
Barış Anneleri komisyonda konuştu: "Çocuklarımızı değil silahları toprağa gömelim"
‘Kayyımcıklar’ içimizde dokunulmaz olarak yaşıyor
Cumhurbaşkanlığı Kabine toplantısı: Masada 'Barış Süreci' var
Ankara’da kritik zirve turu
DEM Parti İmralı Heyeti’nin siyasi parti turlarının programı belli oldu