Kürt siyasetinde sınıfsal sapma ve denetimsizlik krizi
Bazen ulu ortalıkta ve bazen de kıyı köşede konuşulanları duymamak ve iletmemek, 50 yılı aşkın mücadelede verilen bedellere kayıtsız kalmak demektir… O yüzden, sahip olduğumuz ‘eleştiri ve özeleştiri kültürü’nün ilkesiyle anlatmak gerekiyor…
Aram Amed/Analiz
Kürt siyasetinde sınıfsal temelli bir dönüşüm, özellikle de orta sınıfın siyasette belirleyici hale gelmesiyle bir yozlaşma ve çürüme meydana getirdi. Bunu kabul etsek de etmesek de acı bir gerçek olarak karşımızda duran tablomuz.
Kürt Özgürlük Hareketinin temeli eleştiri ve özeleştiri kültürü üzerinde kuruldu ve bu kültür halen de öte tarafta korunmaya çalışıyor. Her ne kadar biz korumasak ta…
Ama zamanla ne oldu? İnsanlar sokakta ve kahvehanede Kürt Özgürlük Hareketini eleştirir hale geldi ve alandan uzaklaştı. Çünkü; "Bunlar böyle ise biz neyin mücadelesini veriyoruz" diyerek küsüp köşesine çekildi.
Kürt siyasetinde alt sınıfların taşıdığı mücadele, zamanla sistem içi orta sınıf siyasetçilerinin etkisi altına girdi; bu da toplumsal yarar ilkesinden uzaklaşarak, bireysel çıkar odaklı, liberal ve yozlaşmış bir siyasi hat yarattı.
Kürt hareketi tarihsel olarak ezilen sınıfların yani alt sınıfların omuzlarında yükseldi. Ancak zamanla mücadele alanı, orta sınıf siyasetçilerin eline geçti. Bu orta sınıf, sistem içi, konformist, bireysel çıkar odaklı bir siyasetin yürütülmesine neden oldu.
E hal böyle olunca da yük hareketin sırtına bindi. Tüm olmsuzluklara ve yetersizliklere rağmen hareket 'konformist' tutumun varlığını fark ederek o profesyoneliğyle sadece Kürt halkının çıkarını yani haklarını gözetmekle kaldı.
İmralı’dan gelen "Tarihi sorumluluğunu üstleniyorum" çağrısı ve "PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder APO tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı" karşılığına neden oldu.
Kürt siyaseti uzun bir zamandır orta sınıfın insafına terk edilmiş durumda. Kürt hareketinin uzun yılları bulan mücadele süreçlerinin kazanımları sistem içi orta sınıf siyasetçilerinin ayakları altında adeta hoyratça tüketildi. Gerek yerel yönetimlerde gerekse de Meclise yansıyan seçmen iradesi büyük oranda orta sınıf siyasetçilerinin liberal, sistem içi politik tutumlarıyla boşa harcandı.
Burada bir virgül koyalım, sonra devam ederiz. Şimdi dersiniz ki; Orta sınıf kalmadı. Hayır bu dil sistemin inşa ettiği dildir. Çünkü; Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı siyasi, ekonomik ve kültürel engeller, dezavantajlı konumlarını derinleştirmiştir. Bu sınıfsal yapı için de başka şeyler içinde halen de böyledir.
Neyse devam edelim...
Hayat boşluk tanımıyor ve Kürt siyaseti de bundan azade değildi. Sonuçta egemen kapitalist sistem ilişkileri içinde Kürt orta sınıfı da kendi doğasına uygun bir şekilde bir siyasal hatla sistemle kurduğu bağları daha da geliştirme yönünde ilerleyecekti. Bu öngörülemez bir süreç değildi.
Orta sınıf siyaseti normalleştirildi. Meselenin özü Kürt orta sınıfının siyasetin içinde yer alması değil; siyasetin merkezinde ve belirleyici konumda olmasıdır. Yerel yönetimlerde ve Meclis içindeki siyasetin orta sınıftan ibaret olması ya da orta sınıfın bu alanlarda belirleyici olmasıdır.
Kürt hareketinin gelişiminde gövdesi taşın altında olan alt sınıfların siyasetteki etkisinin yeterince geliştirilememesinden kaynaklı orta sınıfın gidişata rengini vermesi aynı zamanda sistem içi liberal eğilimlerin anormal bir şekilde palazlanmasını da beraberinde getirdi.
Sermayeye bulaşan konformist kişiliklerin de sessiz kaldığı bir süreçte orta sınıf eğilim olmaktan çıkıp siyasette belirleyici bir duruma yükseldi.
Orta sınıf yurtseverliği cüzdan ile vicdan arasında sıkışıp günden güne sistemleşirken, bu eğilim alt sınıflarda da bozulmalara ön ayak oldu. Yurtsever geçinen kesimler böyle bir ortamda toplumsal kaygıları bir yana bırakıp paraseverleşti ve yaşanan bozulma adeta normalleştirildi.
Yoksulluk içindeki bir halkın alt tabakaları için hele ki, kronikleşen ekonomik kriz koşullarında yakıcı bir geçim derdi sorunu vardır. Ama burada geçim için asgari koşulların sağlanmasından ziyade bulunulan mevki ve alanların bireysel zenginleşme için istismar edilmesidir.
Burada esas sorun ise bütün bu olan bitene karşı kayıtsız kalınması ya da yeterli denetimin zamanında yapılmamasıdır. Bir sorun patlak verdikten sonra, her şey ortalığa saçıldıktan sonra müdahale aslında gecikmiş bir müdahaledir.
Sıkı bir denetim süreci yaşanabilmiş olsa zaten böylesi bir sorun yaşanmayacaktır. Yerel yönetimlerde bir daire başkanı ya da yetkili bir kişi bireysel çıkarı için bir yolsuzluğa göz yumarak bundan nemalanıyor ama her nedense bunlar yaşanırken kimsenin ruhu duymuyor. Ne zamanki yaşanan usulsüzlük öyle ya da böyle bir şekilde gün yüzüne çıkıyor, müdahale ondan sonra geliyor.
Oysa o usulsüz sürecin yaşanmasının önüne geçen bir denetim ağı işletilse hem bunun önüne geçilebilecek hem de zayıf kişilikler bir daha böylesi şeylere cesaret edemeyecek.
Genel yurtsever duyarlılık ile sistem içi ilişkileri birbiri ile karıştırmayan, zamanında gerekli müdahaleyi yapabilecek sıkı bir denetim ihtiyacının karşılanmaması nedeniyle yaşanan bozucu süreçlerin önüne geçme sorumluluğunun ne kadar önemli olduğu çok açıktır.
Yılları bulan kayyım süreçlerinde yaşananlar bir yana, kayyım sonrası yerel yönetimlerde yaşanan pratikler de ortadadır. Toplumsal yarar için kimler neler yapıyor, kimler bulundukları yerleri bireysel çıkarları için nasıl kullanıyor veya kimler al gülüm ver gülüm iş tutuyor bunları görmek zor değil.
Her ne iş yapılırsa yapılsın önce kokusu yayılır, nereden mis kokuların nereden pis kokuların geldiğini sıradan insanlardan önce denetleme mekanizmasının içindekilerin görmesi ve zamanında etkili müdahalede bulunması gerekiyor. Eğer bu yapılmıyorsa demek ki el birliği ile bir yozlaşma yaşanıyor demektir. Bu da çürümeden başka bir sonuç üretmez.
Hangi milliyetten olursa olsun, sermaye her zaman için kâr peşinde koşar ve orta sınıfın siyaseti her daim liberalleşmeden yanadır. Bunun peşin peşin farkında olarak bir denetim mekanizmasının işletilmesi gerekiyor. Yoksa meydan şu anki gibi orta sınıf siyasetine terk edilmiş olur.
Toplumsal yararı gözeten bir siyaset tarzının Kürt hareketinde bir an önce hâkim kılınması büyük bir aciliyettir. Bunun sağlanamadığı koşullarda çürümeyi önleme girişimlerinin başarı şansı yok denecek kadar az olacaktır.
Kürt mücadelesi içindeki sınıfsal kaymalar, denetimsizlik, kişisel çıkarcılık ve halktan kopma eğilimleri masaya yatırılmalı. Aksi takdirde; Toplumsal tabanla bağını yitiren ve sistemle bütünleşen siyaset, çürümeyi daha da derinleştirir.
Kürt siyasetinin yeniden inşa edildiği şu dönemde; toplumun yararını esas alan, alt sınıfları merkezine alan, yozlaşmayı önleyen ve etkili denetim mekanizmalarıyla güçlendirilmiş bir hat oluşturulmalıdır. Yoksa orta sınıfın egemenliğindeki liberal çizgi, Kürt hareketini sistemin içine çeker, mücadele ruhunu ve halkla olan bağlarını zayıflatır.
Bu durumun neye mal olduğunu arka sokaklarda konuşulan ve sokakta boş kalan tablodan öğrenebiliriz.
Amaç bir halkın kurtuluşuysa; yeni dönemin inşacıları da monografik araştırmayla bu duruma karşı tezini şimdiden hazırlamalı…
Benzer Haberler
Diyarbakır’da 80 toplantıyla ‘Barış Süreci’ masaya yatırıldı
Kürt siyasetinde sınıfsal sapma ve denetimsizlik krizi
‘Barış Komisyonu’ için ilk adım: Partiler taslaklarını sundu
DEM Parti İmralı Heyeti yarın önemli bir görüşme yapacak
CHP tarih vererek belediye başkanlarını Ankara’ya çağırdı
CHP MYK'si olağanüstü toplandı
Bakırhan'dan Soyeri'in tutuklanmasına tepki
DEM Parti MYK kalabalık bir gündemle toplandı