Telefon
WhatsApp
Aba'dan devlet ile topluma: Suskunluk işkenceyi meşrulaştırıyor

Şeniz Eken/ÖZEL HABER

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 2024 yılına ilişkin tedavi ve rehabilitasyon merkezleri raporunu yayımladı. Rapora göre işkence gördükleri gerekçesiyle, 2024 yılında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na toplam 722 kişi başvurdu.  TİHV Diyarbakır Temsilcisi ve Yönetim Kurulu Üyesi Murat Aba, işkence mutlak bir yasak olmasına rağmen devlet aygıtının farklı kademelerinde sistematik biçimde uygulanmaya devam ediyor” dedi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 2024 yılına dair tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine yapılan başvuruları içeren yıllık raporunu geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla paylaştı. TİHV Diyarbakır Temsilciliği’nde görüştüğümüz TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Murat Aba, raporun Türkiye’de işkencenin hâlâ yaygın olarak yapıldığını açıkça gösterdiğini belirtti.

“2024 yılı raporları bize gösteriyor ki Türkiye’de bize başvuran 722 kişi gördüğü işkence nedeniyle vakfa başvurdu. Maalesef Türkiye’de işkence oranı hâlâ çok yüksek. İşkence yapanlar korunuyor; devletin cezasızlık zırhıyla korunma halindeler. Hâlâ kaba dayak, hakaret, ters kelepçe gibi işkencelerin çok yoğun olarak kullanıldığını görmekteyiz.”

Aba, özellikle işkencenin yalnızca kapalı mekânlarla sınırlı kalmadığını, sokaklarda ve gözaltı araçlarında da yaygın biçimde uygulandığını belirtti.

 “Türkiye’de hak aramanın olduğu her yerde ne yazık ki devletin kendisi işkence yapmaya devam ediyor. Sokaklardaki işkence oranlarının arttığını görüyoruz. Türkiye’de eylemliliğin arttığı dönemlerde ‘örneğin 19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındığında’ barışçıl eylem yapan yurttaşlara kolluk kuvvetleri tarafından işkence uygulandı.”

İşkencenin yalnızca mekânsal olarak değil, aynı zamanda toplumsal olarak da sistematik bir biçimde sürdüğünü vurgulayan Aba. muhalif görülen her birey potansiyel olarak hedef haline geldiğini dile getirdi.

 “Türkiye’de ne yazık ki hak arayan herkes işkencenin hedefi olabiliyor. Kolluk kuvvetleri, devlete muhalif olan ya da farklı düşünen herkese işkence uygulayabiliyor. Bu çok net. İşkence insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve hiçbir biçimde korunamaz.”

Çocuklara yönelik işkencenin ise ayrı bir durumu işaret ettiğine çeken Aba, “Çocuklar, özel olarak korunması gereken bir grup olmalarına rağmen, ne yazık ki aynı işkence yöntemlerine maruz kalıyorlar” dedi ve şöyle devam etti:

“Fiziksel şiddet, hakaret, ters kelepçe gibi uygulamalar çocuklara da uygulanıyor. Oysa çocukların çocuk şubelerde tutulması ve işkenceden tamamen korunması gerekir. Ancak bu da uygulanmıyor. “En sık karşılaşılan işkence türleri arasında kaba dayak, hakaret, ters kelepçe uygulamaları yer alıyor. Ters kelepçenin kendisi zaten başlı başına bir işkence yöntemidir.”

Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair konuşan Aba, tutukluluk süresi uzadıkça işkence ve kötü muamele iddialarının arttığını, cezaevlerinin yapısal koşullarının da bizzat işkenceye zemin hazırladığını ifade etti.

 “Cezaevlerinden çıkan başvurucuların yarısından fazlası çıplak aramaya maruz kaldığını söylüyor. Türkiye’de inşa edilen cezaevleri, güvenlikçi anlayışla yapılıyor. Sosyal alanların olmaması, sağlığa erişimin ciddi şekilde kısıtlanması, hijyen koşullarının kötü olması gibi nedenlerle cezaevleri işkencenin sürdüğü yerler hâline geliyor.

 Şu an Diyarbakır’da sıcaklıklar 40 derede. Bu durumda metal ring araçlarında saatlerce bekletilen mahpuslar var. Sağlık hakkına erişim engelleniyor, hijyenik yemek koşulları sağlanmıyor, açık havaya çıkış saatleri kısıtlanıyor. Bunların tamamı işkencenin bir parçası.”

Raporda yer alan sayısal verilerle ilgili de bilgi veren Aba, başvuruların yalnızca buzdağının görünen kısmı olduğunu söyledi.

“2024 yılı içinde Türkiye genelinde bize başvuran 722 kişi oldu. Bunlardan 700’ü doğrudan işkence mağduru, 22’si ise işkence görenin yakını olarak başvurdu. Bu sayı yalnızca başvuranları kapsıyor; gerçek sayı çok daha yüksek. Birçok kişi bize ulaşamıyor ya da başvurmaktan çekiniyor.

Bu raporun kamuoyunda ciddi biçimde tartışılması gerekiyor. Rapor, Türkiye’de işkencenin hâlâ çok yaygın olduğunu, özellikle hak arayanlara daha fazla uygulandığını ortaya koyuyor. Türkiye, işkencenin mutlak yasak olduğunu kabul etmiş durumda ama uygulamada bu ilke ihlal ediliyor. Kolluk kuvvetlerinin uyguladığı işkencelerde, faillerin kim olduğu, nerede ve ne zaman yaptıkları açıkça biliniyor. Buna rağmen cezasızlık devam ediyor.”

Demokrasi ve insan hakları standartlarına atıfta bulunan Aba, hem devletin hem de toplumun işkencenin önlenmesi konusunda sorumluluk alması gerektiğine bildirdi ve çağrıda bulundu.

“Devlet, işkenceye sıfır tolerans göstermek zorundadır. Sadece toplumu bilinçlendirmek değil; yöneticilerin, idarenin, İçişleri Bakanlığı’nın işkenceyi açıkça ve fiilen cezalandırması gerekir. Bizim de hedefimiz kimsenin işkence korkusuyla, kaygısıyla yaşamaması.

Her bireyin bir ülkede eşit ve özgürce yaşama hakkı vardır. Bu nedenle kamu kurumlarına çağrımız şudur: Özellikle kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+ bireyler için koruyucu önlemler alınmalı; bu kesimlere yönelik işkencenin ve ayrımcılığın önüne geçilmelidir.

Elbette topluma da görev düşüyor. İşkencenin ne olduğunu öğrenmek, hak ihlali durumunda nereye başvurulacağını bilmek, bu suça sessiz kalmamak gerek. Ama en büyük sorumluluk devletindir. Eğer Türkiye, demokratikleşmede ve insan hakları standartlarında üst yerlere çıkmak istiyorsa, sıfır tolerans ilkesini lafla değil, uygulamayla göstermelidir.”

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Puan Durumu

Takım OM G M P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20

Yazarlarımız

Nöbetçi Eczaneler

E-Bülten Aboneliği