Telefon
WhatsApp
9 yılın aynası: At hırsızları, yeni süreç, manipülasyon ve Diyarbakır...

Aram Amed/Analiz

Farkında mısınız? Yıllar geçtikçe bizde biriken sessiz bir öfke patlaması oluyor. Bu öfke patlaması artık daha çok görünür olmaya başladı. Dilini ısırarak ve hafızasını kıyas metoduyla yoklayarak “Bu nasıl bir şey?” diyenler, kentin – yani toplumun – son durumu nedeniyle kafayı sıyırmak üzere…

 

Kafayı sıyırmaktan aciz olanlar ise “Düzen bu.” deyip, tekerin patlak olduğunu unutup hoyratça sürülen aracın içinde yer almaktan zevk alıyor.

 

Ne mi anlatıyorum?… Bu kentin ve bu toplumun gerçekliğini bilenler, ne anlattığımı yazının sonuyla birlikte belki fark edecektir. Zaten bu yazıyı da o ‘kesime’ hitaben yazmak istiyorum.

 

Malum, yeni bir süreçteyiz…

 

“Ne oluyor? Ne olacak? İşin ehilleri gelecek mi?” gibi sorular, Diyarbakır dahil Kürtlerin olduğu her yerde yankılanıyor artık…

 

Kürdün kafasında ve dilinde yer alan bu sorular, aslında 50 yılı aşkın mücadelenin son dönemlerinin muhasebesi gibi…

 

Peki 50 yılı aşkın mücadeleyi Kürtlere sorgulatanlar kimler? Yazımın başlığından bir kesit bırakayım: “At hırsızları ve manipülasyon”…

 

Nasıl yani?

 

Diyarbakır gibi bölge kentleri, yaklaşık 9 yıl boyunca kayyım ile yönetildi.

 

Dönemin DBP ile HDP’li siyasetçileri ile çalışanları cezaevlerine atıldı; böylelikle alan boşaltılmış oldu. Boşluktan kaynaklı sözde ‘yurtsever’ takımı türedi. Bu takım ise basit sloganlarla hareket ederek kendine alan açtı.

 

Açıkları alan ise rant odaklıydı.

 

“Neden bu kadar net konuşuyorsun?” diye soranlar olabilir.

 

Eee, bir zahmet 9 yıllık sürecini somut olarak değerlendirmeye alabilirsiniz: Kim somut olarak ne yaptı?

 

Bu kentin gençleri fuhuş ve uyuşturucu bataklığına batarken, en basit hak haykırışında bile alanlar 'boş' olduğunda alternatif olarak bizler ne yaptık?

 

Platformlar kurduk ve bir‑iki slogan attık…

 

Kültür ve sanat yasaklanırken, Amed Şehir Tiyatrosu gibi kültür ve sanat alanlarını inşa ettik mi? Açmadık... Onları, kendi mücadelesiyle baş başa bırakmadık mı?

 

Sezai Karakoç Kongre ve Kültür Merkezi, şimdilik ÇandAmed binası gibi binaları 9 yıl boyunca kendi sermayemiz ile neden inşa etmedik? Oysa ÇandAmedi de inşa eden irade de o iradeydi. 

 

Peki kayyım yönetimi ne yaptı?

 

Geldiğinde kültür ve sanat alanlarını kapattı ve gittiği gibi de bu alanların devrini yapıp gitti ki buralarda Kürde dair bir şey yapılmasın…

 

Buna karşı bizler ne yaptık? Kendi sermayemizi düşündük… Bir binayı bile inşa edecek cesareti göstermedik. Neden? Çünkü; sermayemizi korumaya çalıştık. Sermayeyi korurken, bu halkın mücadelesini yürüten dinamiği kaybettik. 

 

Cebimiz düşündük ve kendimize sermaye dedik. Şimdi, yurtsever olmuş ve üst perdeden konuşuyoruz.

 

Süreç...

 

İşte şimdi de bambaşka bir tehlike var kapıda...

 

9 yıllık kayyım sürecini sadece çıkar odaklı düşünüp soyut hareket ederek somut bir inşa pratiğini sergilemeyenler, işin ehillerini manipüle etme derdinde. "Geldiklerinde biz böyleyiz şu böyledir" diye düşünüp duruyorlar...

 

Bu riske karşı işin ehilleri, ayna metaforu gibi 9 yıl ve öncesini elekten geçirip ‘kulağa fısıldama’ taktiğini boşa çıkarıp 'Kürtlüğü' o saf yerinden tutabilecek mi, yoksa manipülasyoncuların tuzağına mı düşecek?

 

Düşmemeli ve düşmemesi için de ‘manipülasyon’ gerçeğini hesaba katıp halka inmeyi ve araştırma tekniğini yerinde kullanmalı…

 

Bir kente bazen bir tren kaçırmak yetmez; bazen bütün ahırın kapısı ardına kadar açılır, at hırsızları içeri girer. Ve sabaha karşı toza dumana karışan nalların izini sürmek artık kimsenin harcı değildir. Bizim şehir de 9 yıllık kayyım döneminde cebini düşünen sözde 'sermaye yurtseverleri'nin yüzünden tam otuz yıl geriye savruldu; nallarıyla, nalbantlarıyla ve sessizce kaybolan atlarıyla.

 

Hâlâ “kayyım günah defteri”nin sayfalarıyla meşgulüz ya, kimse at hırsızlarının o deftere 9 yılda ekledikleri zararın üçe katlandığını konuşmuyor. Devletin tepeden indirdiği kayyım bile bu şehre veremediği zararı, “sözde yurtsever” vitrininde poz veren o kesim fazlasıyla verdi. Çünkü halkı değilde sermayelerini düşündüler.. Tribünlere el salladılar, pankart açtılar, devrimci sloganları ‘like’ tuzağında harcadılar; geriye tek bir dikili ağaç bırakmadılar. Şimdi aynı ön kapıdan “yeni bir süreç”in tekliflerine talipliler; arkalarındaki izleri nemli toprağa gömmeye çalışıyorlar.

 

Adları her döneme göre renk değiştirir: Bir gün “komün”, ertesi gün “girişim”, öbür gün “platform.” İçerikleri aynı: Derin bir cepten çıkan maddiyat, şekli şemali değişmeyen sadakat. Kentle kurdukları tek bağ, program afişine sığacak kadar büyük. Sözde “denetim” dedikleri şey, dost meclislerinde caka satacak başarı hikâyeleri. Oysa bilanço ortada: Kayyımın 9 yıllık zararı artı kayyımdan daha büyük bir yorgunluk, ruhu çürütülmüş bir şehir ve susturulmuş insanlar.

 

İşin tuhafı, bu vitrin kahramanlarının fiyakasını düzelten de yine 'bizden' dediklerimiz oldu.  Peki yeni dönemde bizler “muhasebe ve denetim”i işletmeye niyetli miyiz? Yoksa aynı at hırsızlarına, boyası dökülmüş birer ‘danışman’ rozetini yeniden mi takacağız? Denetim mekanizması işletilecekse, manipülasyon gölgesi uzak tutulacak mı? Yoksa “şeffaflık” yine bakir kelimelerden biri mi kalacak?

 

Devlet ile İmralı arasında perde gerisinde yeniden konuşulan her “çözüm” cümlesi, kentte eski alışkanlıkları diriltiyor. Geçmişte “at koşturanlar” bugün rotasını şimdiden belirlemiş gibi. Sorulması gereken basit: Bu kez o atlar nereye sürülecek? Zararın muhasebesini kim tutacak? Ve en önemlisi, halk yine yalnızca tribünde alkışlayıcı mı olacak, yoksa sahayada sesi dinlenen mi olacak?

 

Bu şehir at hırsızlarını çoktan tanıdı. Mandallarını kırıp geçtikleri kapılar, yaktıkları samanlığın dumanı, talan edilmiş meraların hüznü hafızalarda duruyor. O atların toynak sesleri ister istemez yine duyulacak ama bu kez kent, nalların yönünü takip edecek mi? Yoksa yıllardır süren uyku hâlinin uyuşukluğunda bir otuz yıl daha sus‑pus mu kalacak?

 

At hırsızlarını hâlâ “efendi” diye alkışlayacaksak, kayyımın günah defterini konuşmanın ya da herhangi bir “çözüm”ün anlamı da kalmayacak. Ama eğer kent gerçek denetimi, gerçek hesap soruşu sahaya indirebilirse; nereye koşarlarsa koşsunlar, at hırsızlarının ardında bırakacağı tek iz, yakayı ele veren nal izleri olacak.

 

Madem işin ehilleri gelmeye hazırlanıyor, o zaman çürümüşlüğü göz önüne alarak hareket etme refleksini göstermeli ki bu toplumun 50 yılı aşkın mücadelesi bir anlam kazansın ve ‘örgütleme’ dönemi başarıyla sonuçlanıp asıl amaca ulaşılsın.

 

Sözün özeti: İşin ehilleri artık sermaye ve odaklarının bu halktan nemalanmasına izin vermemeli ve manipülasyona ‘araştırma’ taktiği ile dur demeli ki bu halk gerçek mücadeleyi yürütenler ile tanışsın…

 

Yoksa “Bizi kimler yönetiyor?” sorusu, yeni örgütleme dönemini zora sokacaktır.

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Puan Durumu

Takım OM G M P
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20

Yazarlarımız

Nöbetçi Eczaneler

E-Bülten Aboneliği